Connect with us

Haberler

İş – Özel Hayat Dengesizliği “Yeteneği” ve “Geleceği” Tüketir”…

Published

on

İş ve özel yaşam dengesini kurmakta sınıfta kalan Türkiye’de, çalışanlar iç içe geçen iş ve özel hayatları nedeniyle ciddi performans kaybı yaşıyor. İş – özel yaşam dengesi kavramına odaklanmayan şirketlerde, yüksek performanslı ve potansiyelli yeteneklerin “tükendiğine” dikkat çeken Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği (ICF Türkiye) Başkanı Naci Demiral, çalışanlara özel tavsiyelerde bulunuyor.

icf_tr-baskan_naci_demiral

(ICF Türkiye) Başkanı Naci Demiral

İş – özel yaşam dengesini kurmak ister kadın olsun ister erkek tüm çalışanlar için kolay olmayan bir süreç. Mobilleşme ile birlikte hayatımızda daha çok yer kaplamaya başlayan iş yaşamı, kişilerin özel hayatına ayırdığı zamanı kısıtlaması nedeniyle iş – özel yaşam dengesini daha da önemli bir konu haline getiriyor.

Şirketlerin İK departmanlarının çalışan mutluluğu denilince de ilk gündem maddesi olan iş – özel yaşam dengesi ne yazık ki Türkiye’de henüz sınırları net olarak çizilen bir alan olamıyor.

Öyle ki Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü – OECD’nin iş ve özel yaşam raporuna göre Türkiye, iş – yaşam dengesini en iyi uygulayabilen 23 ülke arasında bulunmuyor. Hal böyle olunca çalışma saatleri özel hayatın içine kayıyor ve en dinamik, başarılı çalışan profilleri bile adını dizi sektöründen duymaya alıştığımız tükenmişlik sendromu ile burun buruna geliyor.

Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği (ICF Türkiye) Başkanı Naci Demiral da iş – özel yaşam dengesi kavramına odaklanmayan şirketlerin, yüksek performanslı ve potansiyelli yetenekleri “tükettiğine” dikkat çekiyor. Demiral, “İş – özel yaşam dengesi kurulamazsa performans kaybı kaçınılmaz oluyor. Çalışanlarının kuruma bağlılığını arttırmak için kurumların; iş – özel yaşam kavramına eğilmesi, çözümler geliştirmeleri ve kilit noktalardaki liderlerini koçluk ile desteklemeleri gerekiyor” diyor.

“Kurumların bakış açısı etkiliyor”
İstisnasız bütün koçluk çalışmalarında, iş ve özel yaşam dengesi üzerinde durduklarını anlatan Demiral, “İş hayatı maksimum verim için dizayn edilmiştir. Doğal olarak özel hayatın rakibidir. İş ve özel hayatını planlayan, organize eden, potansiyelinin farkında olup ortaya koyduklarından tatmin olabilen, sadece gerçekleştirebileceği kadar sorumluluk alan, konfor alanlarını, alışkanlıklarını ve sosyal çevresini değiştirme cesareti olan birisi; hem iş hayatında hem de sosyal yaşamında daha başarılı ve mutlu olur” diyor.

İş ve özel yaşam dengesindeki tutarsızlıkların bir taraftan kurumların başarıya odaklı bir yapıda olması kadar, diğer taraftan bireylerin de hayattan ne beklediklerini tam olarak belirlememiş olmaları nedeniyle oluştuğunu anlatan Demiral, “Bireylerin, iş ve özel hayatı arasındaki dengeyi iş yaşamından yana bozduğuna çokça şahit oluyoruz. Kişilerin iş – özel yaşam dengesini oluşturamamalarının temelinde etkin zaman yönetimi uygulayamamak, organize olamamak, hayır diyememek, mükemmeliyetçilik, başarılı olma kaygısı, üstlenebileceğinden fazla sorumluluk almak, belirli alışkanlıklara sahip olmak, konfor alanından çıkamamak ve özel hayat için dar bir sosyal çevreye sahip olmak gibi nedenler yatıyor” dedi.

Dükkânı kapatmayı bilmek gerekir…
“Yaşantınızda denge kurmak istiyorsanız işinizi bitirdiğiniz zaman ‘dükkânı kapatmanız’ gerekir. Evinize geldikten sonra geceye de yayılan günlük temponuz, bir sonraki güne daha yorgun ve isteksiz uyanmanıza neden olacaktır” diyen Demiral, bu duruma düşmemek için dikkat edilmesi gereken noktaları şöyle sıralıyor: Keyif aldığınız aktiviteleri belirleyin ve yapın. Birlikte olmaktan mutluluk duyduğunuz kişilere zaman ayırın, iş ve özel yaşamınızdaki “acil-önemli” kavramlarını tanımlayın, zamanınızı planlayın, ajandanıza not edin ve maksimum oranda uyun, işlerinizi delege edin, ekibinizi geliştirin, kendinizden veya dışarıdan gelecek etkenlere “hayır” deyin, mükemmel olmak yerine olduğu gibi kabul edin, her işe ‘ben yaparım’ diye atlamayın. Cesur ve girişken olun.”

İş ve özel hayatı net bir şekilde ayırmak ne kadar mümkün?
“Evde başarılı değilseniz, işte de değilsinizdir. Her birey hayatının kontrol ettiği kısmına hâkimdir” diyen Demiral, “Başarıyı hedeflediğiniz, çözümler üreterek özel yaşamınıza taşımadığınız bir iş yaşamına sahip olup, diğer taraftan, keyif aldığınız ve sevdiklerinizle paylaştığınız bir özel yaşam gerçekleştirmeniz, dengeyi sağlamakta en önemli unsur olacaktır. Bazen bireyler bu dengeyi kendi kendilerine çözebildikleri gibi dışarıdan desteğe de ihtiyaç duyabilirler. Bu nedenle koçluk çalışmalarında, öncelikle iş-özel yaşam dengesi sorgulanır. Kişinin hayatındaki güçlü yönler ve onu aşağıya çeken alanların fark etmesi sağlanır. Böylece bireyin ulaşmak istediği noktaya gidebilmesi için yol haritası çıkarılır” dedi.

Uluslararası Profesyonel Koçluk Derneği (ICF Türkiye) hakkında bilgi almak için www.icfturkey.org adresini, ziyaret edebilirsiniz.

Continue Reading
Advertisement
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Dicle Elektrik’ten Ekosisteme Sürdürülebilir Aydınlatma Çözümü

Published

on

By

Sokak ve cadde aydınlatmalarında öncü bir yeniliğe imza atan Dicle Elektrik, EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan “Makaralı Aydınlatma Direği” projesini titiz bir çalışmanın ardından başarıyla hayata geçirdi. Tasarruf sağlayan proje hakkında konuşan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, aydınlatma direklerinin yaygınlaşmasıyla elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması sağlanabileceğini ifade etti.

Hizmet bölgesinde bulunan 6 ilde çevre odaklı sürdürülebilir çalışmalara imza atan Dicle Elektrik, devrim niteliğinde kabul edilebilecek bir projesini daha tamamladı. Dicle Elektrik Ar-Ge Merkezi mühendislerinin fikrinden doğan ve 18 aylık titiz bir çalışmanın ardından hayata geçirilen çevre ve çalışan dostu “Makaralı Aydınlatma Direği” projesi başarıyla tamamlandı.

Hem iş güvenliğine hem de çevre korumasına katkı
Makaralı Aydınlatma Direği projesinin, hem teknik hem de tasarım açısından aydınlatma sistemlerini iyileştirmek amacı taşıdığını belirten Dicle Elektrik Ar-Ge Direktörü Dr. Mustafa Çelikpençe, projenin detayları hakkında açıklamalarda bulundu. Dr. Çelikpençe, “Projemizle birlikte iş kazalarını azaltmak, zaman ve maliyet optimizasyonu sağlamak, personel iş yükünü hafifletmek ve aydınlatma sistemlerindeki sorunları hızlıca çözerek kullanıcı memnuniyetini artırmak hedefleniyor.

Yeni aydınlatma direklerimizden Diyarbakır Genel Müdürlük binamız önünde iki adet prototipi de sergiliyoruz. Bu yeni tasarım direkler, mevcut direklerin üzerine eklenen yeni bir konsol ile birlikte hareketli armatür mekanizmalarıyla donatıldı. Aydınlatmanın yanı sıra kamera, GSM, hoparlör gibi ekipmanlarla da entegre edilebilecek esneklikte tasarlanan direkler; hırsızlık benzeri olaylara maruz kalarak zarar görmesini engellemek için vandal kilit sistemi ile koruma altına alındı” diye konuştu.

“Karbon ayak izi yüzde 30’a varan oranda azalacak”
EPDK Ar-Ge Komisyonu tarafından onaylanan proje hakkında açıklamalarda bulunan Dicle Elektrik Genel Müdürü Yaşar Arvas, projenin yaygınlaşması ile elektrik sektöründe sıkça kullanılan sepetli kamyonetlerin kullanımının azalacağını, böylece her 100 kilometrede yüzde 30’a varan bir karbon ayak izi azalması beklendiğini ifade etti. Arvas, Dicle Elektrik olarak elektrik dağıtım sektöründe sürdürülebilir ve yenilikçi çözümlerle kamuoyunun huzuruna çıkmaktan mutluluk duyduklarını belirterek, “Ar-Ge çalışmalarına büyük önem veriyoruz. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan Ar-Ge Merkezi açma izni alan ilk elektrik dağıtım şirketi olduk. Patent portföyümüzü genişletiyor olmaktan memnuniyet duymakla birlikte bu projenin çalışan güvenliğine yönelik olması ayrıca gurur verici. Bu kritik aşamanın ardından patent süreçlerine de başladık. Projenin tüm süreçlerinde emeği geçen Dicle Ar-Ge Merkezi çalışma arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.” diye konuştu.

 

Continue Reading

Haberler

Türk Loydu, klaslamanın en önemli kuruluşu IACS’ın 12. üyesi oldu

Published

on

By

Türk Loydu, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS’ın 12. üyesi olarak kabul edildi. Uluslararası Klaslama Kuruluşları Birliği (IACS) üyeliği, uluslararası deniz emniyeti, çevre koruma ve sürdürülebilirlik gibi kritik alanlarda Türk Loydu’nun etkisini artırarak, Türk denizcilik sektörünün uluslararası düzeyde daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlayacak.

1930’lara dayanan çalışmalarıyla resmi olarak 11 Eylül 1968 yılında kurulan, güvenli gemilere ve temiz denizlere adanmış olmanın yanı sıra, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS; teknik destek, uyumluluk doğrulaması, araştırma ve geliştirme yoluyla deniz güvenliği ve düzenlemelerine benzersiz bir katkı sağlıyor. Dünyanın kargo taşıma tonajının %90’ından fazlası, IACS üyelerinin belirlediği sınıflandırma, inşaat ve ömür boyu uyumluluk kuralları ve standartları kapsamında yer alıyor. 2001 yılında SWEDAC’tan ISO 17021 standardına göre akreditasyon alarak bu kapsamda akredite edilen ilk ulusal kuruluş olan Türk Loydu Vakfı, 2006’ya gelindiğinde Paris Mou Yüksek Performans Listesi’nde ilk kez yer alan ve Avrupa Birliği’nden onaylanmış kuruluş olarak tescil ediliyor. 2011 yılında da küresel klaslama pazarının en önemli kuruluşu olan IACS tarafından klas kuruluşu statüsü ile tescil edilen Türk Loydu, günümüzde resmi olarak IACS üyeliğine hak kazanarak, birliğin 12. üyesi oluyor.

Konuyla ilgili olarak Türk Loydu tarafından, “Cumhuriyetimizin 100. yılında büyük onur!” başlığıyla servis edilen açıklamada, şu ifadeler kullanılıyor: “Günümüzde Türk Loydu, denizcilik sektörü başta olmak üzere enerjiden imalata, savunma sanayiinden lojistiğe kadar tüm sektörlerde; klaslama, denetim, kalite yönetim ve ileri mühendislik gibi birçok alanda hizmet veriyor. Çok sayıda bilimsel ve teknik konferanslarda yer almanın yanı sıra aynı zamanda eğitimler veriyor, çok sayıda öğrenciye burs desteği sağlıyor. 1962 yılında Gemi Mühendisleri Odası tarafından kurulan Türk Loydu bugüne kadar yaklaşık 3000 adet geminin klaslama hizmetinin yanı sıra, Türkiye ekonomisinin can damarı olan dünyaya mal olmuş projelere de imza atıyor. 61 yıllık tarihinde altmış biri aşkın dev proje, Türk Loydu’nun da imzası ve çalışmalarıyla hayata geçti. İstanbul Havalimanı, Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, 1915 Çanakkale Köprüsü, Yüksek Hızlı Tren, TCG Anadolu Gemisi, Nene Hatun Sondaj Gemisi, Rize-Artvin Havalimanı, birçok futbol stadyumu bunlardan sadece birkaçıdır. Klaslama, yasal sertifikasyon, test, muayene, belgelendirme ve onaylanmış kuruluş hizmetlerini 2017 yılından itibaren Türk Loydu Uygunluk Değerlendirme Hizmetleri A.Ş. bünyesinde yerine getiren Türk Loydu Vakfı, fiziki alanlarının yeterliliği ve gelişmeye açık oluşu ile büyüme yolunda hızla ilerliyor. Türk Loydu, Türkiye’nin milli kuruluşudur. Yetkisi olan alanlar hemen hemen Türkiye’nin ekonomisine katkı sağlayan sektörlerin tamamını içermektedir ve IACS üyeliğimiz ile büyümenin, gelişmenin ve ülkemize katkı sağlamanın faydası ve gururu 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nindir.”

Continue Reading

Haberler

Su kaynaklarımızı korumamıza yardımcı olacak yöntemler

Published

on

By

Su, dünyamızdaki yaşamın kaynağı ve canlı ekosisteminin hayatını devam ettirebilmesi için de ihtiyaç duyduğu en temel öğe. Dünyamızın milyonlarca yıldır sürdürdüğü ve kendi kendini temizleyerek canlılara hayat veren su döngüsü, yine insan etkisi ile son yıllarda iyice bozulmaya başladı. Bilinçsiz su kullanımı ve tüketimi, hızlı sanayileşme, büyüyen şehirler ve yanlış tarım uygulamaları gibi birçok farklı faktör suyumuzun kirlenmesine ve kendi içerisindeki döngüsünün bozulmasına yol açıyor. Yarattığımız bu kirliliğe ve su döngüsüne verdiğimiz zarara dur diyecek olan da yine bizleriz. 150 yılı aşkın köklü geçmişiyle müşterilerine hizmet veren Generali Sigorta, 22 Mart Dünya Su Günü’nde suyumuzu nasıl temiz tutabileceğimiz, israf etmeden kullanabileceğimiz ve koruyabileceğimize dair ipuçlarını paylaştı.

Atıklar doğrudan suya boşaltılmamalı

Suyumuzu en çok kirleten öğelerden birinin bilinçsiz ve kontrolsüz şekilde doğaya bırakılan atıklar olduğu biliniyor. En basit haliyle gün içerisinde mutfaktan boşaltılan ve suya karışan yemek artıkları, kullanılmış yağlar, suya atılan peçete ve kağıtlar, kanalizasyona dökülen atıklar doğrudan suya karışarak kirlenmesine neden oluyor. Bu da suyun temas ettiği toprağın kirlenmesi ve kendi içindeki dengesinin bozulmasına, aynı zamanda da bu suları tüketen evcil hayvan ya da insanların hastalanmasına yol açıyor. Atık kontrolünün hem bireysel hem de şirketler ya da kamu kurumları tarafından çok iyi yapılması, suyun korunması ve temiz tutulması için atılabilecek en önemli adımlardan.

Suyu boşa kullanımı engellenmeli

Suyumuz, hayatımızı devam ettirmemiz için ihtiyaç duyduğumuz en önemli kaynak. Bunun için de tek damlasının bile israf edilmemesi, boşa akıtılmaması ve kullanılmaması çok önemli. Özellikle evlerin içerisinde elde bulaşık yıkamak, el yıkarken ya da diş fırçalarken suyu boşa akıtmak, bozuk su tesisatlarını tamir ettirmemek, sık ve gereksiz yere araç yıkatmak, bahçe sulama gibi işlemler için damlama gibi etkin yöntemleri kullanmamak suyun israf edildiği örnekler arasında. Bu ve benzeri kullanım yanlışlarının da önüne geçerek suyumuzu koruma altına almak ise çok önemli.

Plastik kullanımından vazgeçilmeli

Suyumuzu en çok kirleten maddelerden biri de plastik. Günlük hayatımızda birçok noktada kullandığımız ve doğaya doğrudan zarar veren plastikler, suyun içerisinde yüzlerce yıl bozulmayarak kirletici özelliklerini koruyor. Bunun için plastik poşetler, şişe sular gibi ürünlerin kullanımının sıfıra indirilmesi gerekiyor. Doğaya bırakılan her bir plastik madde, canlı ekosistemini de doğrudan etkileyerek yaşam alanlarını tahrip ediyor.

Çevreyi kirleten ürünlerin kullanımı azaltılmalı

Gün içerisinde sıkça kullanılan, plastiğin yanı sıra geri dönüştürülemeyen farklı materyallerden oluşan ürünlerin kullanımı da suyumuzu kirleten unsurlar arasında. Deodorant, parfüm gibi ürünlerin hem üretimi hem de kullanımı sırasında yapılan hatalar da su kaynaklarının uzun vadede farklı kimyasallarla kirlenmesine neden oluyor. Yine buna benzer kişisel bakım ürünleri ve kozmetikler de suyun kirlenmesini sağlıyor. Bu ürünlerin kullanımı sonrasında yıkanması sırasında karışan kimyasal maddeler, su kaynaklarına ulaşarak doğanın dengesinin bozulmasına yol açıyor. Bunun için doğa dostu olan, sertifikalı ve kirlenmeyi azaltacak ürünlerin tercih edilmesi de etkili bir yöntem olabilir.

Deniz, göl ve nehirlerin temiz tutulması gerekiyor

Su döngüsünün en önemli parçalarından biri olan ve ana su kaynakları arasında da sayılan denizlerin, göllerin ve nehirlerin de kirletilmemesi ve korunması gerekiyor. Bu su kaynaklarına çöp atılmaması, var olan çöplerin temizlenmesi ve hiçbir şekilde atık karıştırılmaması suyun korunması için çok önemli. Özellikle su döngüsünün önemli bir parçası olan tatlı su kaynaklarının kirletilmemesi için bireysel olarak harekete geçilmesi canlı hayatın devamlılığı için de gerekli noktalardan biri olarak öne çıkıyor.

Pil atıklarına dikkat edilmesi

Günlük hayatta bir güç kaynağı olarak kullanılan piller, suyu ve toprağı kirleten en önemli maddeler arasında. İçerisinde bulunan cıva, kurşun, nikel gibi ağır metaller, atık olarak doğaya bırakıldıklarında uzunca bir süre kirlenmeye sebebiyet verebiliyor. Bu sebeple pillerin mutlaka toplanması, uygun alanlara atık olarak bırakılması, imha edilmesi ya da geri dönüştürülmesi gerekiyor. Pillerin suya hiçbir şekilde temas ettirilmemesi büyük önem taşıyor.

Continue Reading

Yorumlar

  • {{{ review.rating_post_title }}}
    User Avatar
    {{{ review.rating_title }}}

    {{{review.rating_comment | sstr | nl2br}}}

    Show

Trendler