Connect with us

Haberler

100 milyon dolar değerinde mobil sağlık yatırımı

Yayın tarihi

-

Sağlık inovasyonu denince akla gelen ilk isim olan Acıbadem Mobil Sağlık’ın Genel Müdürü Dr. Özgür Turgay, sektöre ilişkin açıklamalarda bulundu. Sağlık harcamalarının yüzde 85’inin kronik hastalıklara ayrıldığını ifade eden Turgay, 2016’ya kadar 100 milyon dolar değerinde mobil sağlık yatırımı yapılmasını beklediğini de belirtti.

ambulans_genel

Sağlık alanında yaptığı yenilikçi çalışmalarla adından söz ettiren Acıbadem Mobil Sağlık’ın Genel Müdürü Dr. Özgür Turgay, sektörün gidişatına yönelik açıklamalarda bulundu. Turgay’ın üzerinde durduğu konular, sağlık maliyetlerine ilişkin ekonomik yük başta olmak üzere sektöre dair birçok gelişmeyi ortaya koydu.

Son 10 yıl içinde “Self Servis Sağlık” dönemine entegrasyon sağlanacak

Turgay öncelikle, evde sağlık hizmetlerinin yaygınlaşması ve önem kazanmasıyla birlikte, hemşirelik hizmetlerine ve özellikle evde bakım hemşirelerine ihtiyacın artacağını ifade etti. Bu durumun, son 10 yıl içinde sağlık dönemine “self servis” bir anlayış getirmesinin beklendiği anlamına geldiğini de ifade eden Dr. Özgür Turgay sözlerine şöyle devam etti: “2016’ya kadar olan dönemi kapsayan 3 yıllık periyotta, mobil sağlık alanına 100 milyon civarında bir yaptırım yapılmasını bekliyoruz. Bu durum nüfusun yaş ortalaması yükseldikçe ihtiyaçların ve buna uygun sağlık hizmetini alma taleplerinin de artması anlamına geliyor.”

Uzaktan kontrol sağlık maliyetlerini düşürüyor

Turgay, sağlık maliyetlerinin hükümetler üzerinde büyük baskı oluşturduğunu dikkat çekerek, Avrupa ve ABD’de bu maliyetleri düşürmek için çalışmalar yapıldığına dikkat çekerek, mobil sağlık hizmetlerine büyük önem vermeye başlandığını ifade ediyor. Turgay, “Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kontrolsüz bir diyabet hastasının yıllık maliyeti 13-16 bin Euro civarında. Ancak mobil yöntemlere kontrol altında tutulan bir hastanın maliyeti ise 3-5 bin Euro arasında. Diğer bir deyişle, düzenli takip edilen bir diyabet hastasının yıllık maliyeti, senede ortalama 10 bin Euro azaltılmış oluyor. Türkiye’de yaklaşık 3 milyon diyabet hastası, 20 milyon hipertansiyon hastası bulunuyor. Kronik hastaların düzenli takibi ve hastalıkların iyi yönetilmesi, hastaların yaşam kalitesini artırdığı gibi, ülke ekonomileri açısından ciddi önem taşıyor” dedi.

Bugünün yenidoğanları 100 seneden fazla yaşayacak

Genel Müdür Turgay, Türkiye’de son 10 yılda yaş ortalamasının 14 sene uzadığını da önemli bir gelişme olarak kaydetti: “Bu hızla seyrettiğinde bugün doğan neslin ortalama ömrü 150 – 200 sene arasında görünüyor. 2012’de ortalama kadın yaşı 77, erkek yaşı ise 71 olarak belirlendi. 2013’te bu rakamın kadınlarda 81, erkeklerde 76 olacağı tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra orta yaş ve üstü bireylerin, 10 yıl öncesinden farklı olarak aktif hayatta daha etkin rol aldıkları görülüyor. Ortalama ömrün de uzamasıyla beraber yaşlı nüfus ve dolayısıyla kronik hastalıklar artıyor. Bu da evde bakım hizmetlerinin önemini bir defa daha ortaya koyuyor.”

Sektörün geneline dair bir değerlendirmede de bulunan Acıbadem Mobil Sağlık Genel Müdürü Dr. Özgür Turgay, sağlık endüstrisinin 2 bin yıldır değişmeden, aynı sistemde devam ettiğini ve bu sistemde hastanın aktif, hizmet verenin ise pasif durumda olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Eskiden hasta, ancak bir sağlık sorunu yaşadığı zaman sağlık hizmeti verene giderek, hizmet talep ediyordu. Bu sebeple, sağlık hizmeti veren kuruluşlarda, hastanelerde talep yoğunluğuna bağlı gecikmeler, zaman kayıpları ve aksaklıklar yaşanıyordu. Hatta birçok insan, sırf bu zaman kayıplarını yaşamamak için doktora gitmeyi reddediyordu. Ancak son yıllarda sağlık endüstrisi değişiyor. Evde sağlık ve acil hizmetlerin önemi artıyor. Bir anlamda artık roller değişiyor. Hastalar pasif, sağlık hizmeti veren aktif olmak durumunda. Her hizmet gibi, sağlık hizmeti de hastanın istediği her yerde, her saatte sunulabilir olmaya başlıyor. Bu durumda bireylerin, sadece hastalandıklarında değil, hastalanmadan önce de sağlık hizmeti alabilmesi sağlanıyor. Bu da hastalıkların önlenmesi ve kontrol edilebilmesi anlamına geliyor.”

Acıbadem Mobil Sağlık’ın bu alanda öncü olduğunun da özellikle altını çizen Turgay, “Sağlık inovasyonuna çok önem veriyoruz. Artık sağlıkta yeni bir dönem başladı. Bu yeni dönemin öncülerinden olmak, başarılarımızla birlikte, yeni ve ciddi sorumluluklar üstlenmemizi gerektiriyor. Bu sebeple, sağlık teknolojisine, her zamankinden daha çok önem veriyor, dünyadaki gelişmeleri takip ediyoruz. Yeni dünyanın yeni sağlık hizmetleri mottosuyla, Türkiye’deki sağlık hizmetleri endüstrisinin liderliğini üstlenmekten gurur duyuyoruz” şeklinde konuştu.

Bilgi için Mobil Sağlık Hattı: 444 9 724

Acıbadem Mobil Sağlık hakkında

 

Sağlık hizmetlerini evde, işyerinde ve istenilen her yerde sunarak, sağlığı taşınabilir hale getiren Acıbadem Mobil Sağlık, 2008 yılının Temmuz ayında, entegre sağlık zincirinin en önemli parçalarından biri olarak Acıbadem Sağlık Grubu bünyesinde kurulmuştur. Kuruluşunun ikinci yılında sektör lideri olan şirket, bugün pazar payını artırmaya devam etmektedir. Acıbadem Mobil Sağlık’ın 7 gün 24 saat görev yapan Medikal Çağrı Merkezi, yılda yüz binlerce çağrı cevaplamaktadır. Bünyesindeki doktorlar ve sağlık ekibiyle her türlü sağlık problemine çözüm üretebilen Acıbadem Mobil Sağlık, “Acil Sağlık”, “Evde Sağlık” ve “İşte Sağlık” olmak üzere üç ana konuda faaliyet göstermektedir. Ayrıca, uzaktan kronik hastalık takibi konusunda önemli bir yenilik olan ‘Teletıp Hizmeti’ sayesinde, özellikle tansiyon ve diyabet hastalarının sağlık durumlarının kontrollü izlenmesi ve acil durumlarda müdahalelerin kolaylaşması sağlanmaktadır. Şirket, geliştirdiği ürünlerle binlerce bireysel üye ve yüz binlerce kurumsal üyeye ulaşmış ve bu sayıları her geçen gün arttırmaktadır. Acıbadem Mobil Sağlık, “İşte Sağlık” çözümleriyle hizmet verdiği kurumlarda çalışan memnuniyetini önemli ölçüde artırarak, iş gücü kaybına yol açan sevklerin azaltmayı ve zaman kayıplarının önlenmesini hedeflemektedir. Şirket, Frost & Sullivan tarafından sınıfının en iyisi seçilerek “2012 Pan Avrupa Yükselen Liderlik” (2012 Pan European Growth Leadership) ödülüne layık görülmüş, yüzde 80’in üzerinde büyüme oranıyla mobil sağlık alanında Avrupa’nın en hızlı büyüyen şirketi olarak kayıtlara geçmiştir.

www.acibademmobil.com.tr

 

Haberin Devamı
Advertisement
Yorum yap

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Türk Loydu, klaslamanın en önemli kuruluşu IACS’ın 12. üyesi oldu

Yayın tarihi

-

Yazar:

Türk Loydu, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS’ın 12. üyesi olarak kabul edildi. Uluslararası Klaslama Kuruluşları Birliği (IACS) üyeliği, uluslararası deniz emniyeti, çevre koruma ve sürdürülebilirlik gibi kritik alanlarda Türk Loydu’nun etkisini artırarak, Türk denizcilik sektörünün uluslararası düzeyde daha fazla söz sahibi olmasına katkı sağlayacak.

1930’lara dayanan çalışmalarıyla resmi olarak 11 Eylül 1968 yılında kurulan, güvenli gemilere ve temiz denizlere adanmış olmanın yanı sıra, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün danışmanı statüsünde uluslararası bir kuruluş olan IACS; teknik destek, uyumluluk doğrulaması, araştırma ve geliştirme yoluyla deniz güvenliği ve düzenlemelerine benzersiz bir katkı sağlıyor. Dünyanın kargo taşıma tonajının %90’ından fazlası, IACS üyelerinin belirlediği sınıflandırma, inşaat ve ömür boyu uyumluluk kuralları ve standartları kapsamında yer alıyor. 2001 yılında SWEDAC’tan ISO 17021 standardına göre akreditasyon alarak bu kapsamda akredite edilen ilk ulusal kuruluş olan Türk Loydu Vakfı, 2006’ya gelindiğinde Paris Mou Yüksek Performans Listesi’nde ilk kez yer alan ve Avrupa Birliği’nden onaylanmış kuruluş olarak tescil ediliyor. 2011 yılında da küresel klaslama pazarının en önemli kuruluşu olan IACS tarafından klas kuruluşu statüsü ile tescil edilen Türk Loydu, günümüzde resmi olarak IACS üyeliğine hak kazanarak, birliğin 12. üyesi oluyor.

Konuyla ilgili olarak Türk Loydu tarafından, “Cumhuriyetimizin 100. yılında büyük onur!” başlığıyla servis edilen açıklamada, şu ifadeler kullanılıyor: “Günümüzde Türk Loydu, denizcilik sektörü başta olmak üzere enerjiden imalata, savunma sanayiinden lojistiğe kadar tüm sektörlerde; klaslama, denetim, kalite yönetim ve ileri mühendislik gibi birçok alanda hizmet veriyor. Çok sayıda bilimsel ve teknik konferanslarda yer almanın yanı sıra aynı zamanda eğitimler veriyor, çok sayıda öğrenciye burs desteği sağlıyor. 1962 yılında Gemi Mühendisleri Odası tarafından kurulan Türk Loydu bugüne kadar yaklaşık 3000 adet geminin klaslama hizmetinin yanı sıra, Türkiye ekonomisinin can damarı olan dünyaya mal olmuş projelere de imza atıyor. 61 yıllık tarihinde altmış biri aşkın dev proje, Türk Loydu’nun da imzası ve çalışmalarıyla hayata geçti. İstanbul Havalimanı, Akkuyu Nükleer Güç Santrali, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, 1915 Çanakkale Köprüsü, Yüksek Hızlı Tren, TCG Anadolu Gemisi, Nene Hatun Sondaj Gemisi, Rize-Artvin Havalimanı, birçok futbol stadyumu bunlardan sadece birkaçıdır. Klaslama, yasal sertifikasyon, test, muayene, belgelendirme ve onaylanmış kuruluş hizmetlerini 2017 yılından itibaren Türk Loydu Uygunluk Değerlendirme Hizmetleri A.Ş. bünyesinde yerine getiren Türk Loydu Vakfı, fiziki alanlarının yeterliliği ve gelişmeye açık oluşu ile büyüme yolunda hızla ilerliyor. Türk Loydu, Türkiye’nin milli kuruluşudur. Yetkisi olan alanlar hemen hemen Türkiye’nin ekonomisine katkı sağlayan sektörlerin tamamını içermektedir ve IACS üyeliğimiz ile büyümenin, gelişmenin ve ülkemize katkı sağlamanın faydası ve gururu 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’nindir.”

Haberin Devamı

Haberler

Su kaynaklarımızı korumamıza yardımcı olacak yöntemler

Yayın tarihi

-

Yazar:

Su, dünyamızdaki yaşamın kaynağı ve canlı ekosisteminin hayatını devam ettirebilmesi için de ihtiyaç duyduğu en temel öğe. Dünyamızın milyonlarca yıldır sürdürdüğü ve kendi kendini temizleyerek canlılara hayat veren su döngüsü, yine insan etkisi ile son yıllarda iyice bozulmaya başladı. Bilinçsiz su kullanımı ve tüketimi, hızlı sanayileşme, büyüyen şehirler ve yanlış tarım uygulamaları gibi birçok farklı faktör suyumuzun kirlenmesine ve kendi içerisindeki döngüsünün bozulmasına yol açıyor. Yarattığımız bu kirliliğe ve su döngüsüne verdiğimiz zarara dur diyecek olan da yine bizleriz. 150 yılı aşkın köklü geçmişiyle müşterilerine hizmet veren Generali Sigorta, 22 Mart Dünya Su Günü’nde suyumuzu nasıl temiz tutabileceğimiz, israf etmeden kullanabileceğimiz ve koruyabileceğimize dair ipuçlarını paylaştı.

Atıklar doğrudan suya boşaltılmamalı

Suyumuzu en çok kirleten öğelerden birinin bilinçsiz ve kontrolsüz şekilde doğaya bırakılan atıklar olduğu biliniyor. En basit haliyle gün içerisinde mutfaktan boşaltılan ve suya karışan yemek artıkları, kullanılmış yağlar, suya atılan peçete ve kağıtlar, kanalizasyona dökülen atıklar doğrudan suya karışarak kirlenmesine neden oluyor. Bu da suyun temas ettiği toprağın kirlenmesi ve kendi içindeki dengesinin bozulmasına, aynı zamanda da bu suları tüketen evcil hayvan ya da insanların hastalanmasına yol açıyor. Atık kontrolünün hem bireysel hem de şirketler ya da kamu kurumları tarafından çok iyi yapılması, suyun korunması ve temiz tutulması için atılabilecek en önemli adımlardan.

Suyu boşa kullanımı engellenmeli

Suyumuz, hayatımızı devam ettirmemiz için ihtiyaç duyduğumuz en önemli kaynak. Bunun için de tek damlasının bile israf edilmemesi, boşa akıtılmaması ve kullanılmaması çok önemli. Özellikle evlerin içerisinde elde bulaşık yıkamak, el yıkarken ya da diş fırçalarken suyu boşa akıtmak, bozuk su tesisatlarını tamir ettirmemek, sık ve gereksiz yere araç yıkatmak, bahçe sulama gibi işlemler için damlama gibi etkin yöntemleri kullanmamak suyun israf edildiği örnekler arasında. Bu ve benzeri kullanım yanlışlarının da önüne geçerek suyumuzu koruma altına almak ise çok önemli.

Plastik kullanımından vazgeçilmeli

Suyumuzu en çok kirleten maddelerden biri de plastik. Günlük hayatımızda birçok noktada kullandığımız ve doğaya doğrudan zarar veren plastikler, suyun içerisinde yüzlerce yıl bozulmayarak kirletici özelliklerini koruyor. Bunun için plastik poşetler, şişe sular gibi ürünlerin kullanımının sıfıra indirilmesi gerekiyor. Doğaya bırakılan her bir plastik madde, canlı ekosistemini de doğrudan etkileyerek yaşam alanlarını tahrip ediyor.

Çevreyi kirleten ürünlerin kullanımı azaltılmalı

Gün içerisinde sıkça kullanılan, plastiğin yanı sıra geri dönüştürülemeyen farklı materyallerden oluşan ürünlerin kullanımı da suyumuzu kirleten unsurlar arasında. Deodorant, parfüm gibi ürünlerin hem üretimi hem de kullanımı sırasında yapılan hatalar da su kaynaklarının uzun vadede farklı kimyasallarla kirlenmesine neden oluyor. Yine buna benzer kişisel bakım ürünleri ve kozmetikler de suyun kirlenmesini sağlıyor. Bu ürünlerin kullanımı sonrasında yıkanması sırasında karışan kimyasal maddeler, su kaynaklarına ulaşarak doğanın dengesinin bozulmasına yol açıyor. Bunun için doğa dostu olan, sertifikalı ve kirlenmeyi azaltacak ürünlerin tercih edilmesi de etkili bir yöntem olabilir.

Deniz, göl ve nehirlerin temiz tutulması gerekiyor

Su döngüsünün en önemli parçalarından biri olan ve ana su kaynakları arasında da sayılan denizlerin, göllerin ve nehirlerin de kirletilmemesi ve korunması gerekiyor. Bu su kaynaklarına çöp atılmaması, var olan çöplerin temizlenmesi ve hiçbir şekilde atık karıştırılmaması suyun korunması için çok önemli. Özellikle su döngüsünün önemli bir parçası olan tatlı su kaynaklarının kirletilmemesi için bireysel olarak harekete geçilmesi canlı hayatın devamlılığı için de gerekli noktalardan biri olarak öne çıkıyor.

Pil atıklarına dikkat edilmesi

Günlük hayatta bir güç kaynağı olarak kullanılan piller, suyu ve toprağı kirleten en önemli maddeler arasında. İçerisinde bulunan cıva, kurşun, nikel gibi ağır metaller, atık olarak doğaya bırakıldıklarında uzunca bir süre kirlenmeye sebebiyet verebiliyor. Bu sebeple pillerin mutlaka toplanması, uygun alanlara atık olarak bırakılması, imha edilmesi ya da geri dönüştürülmesi gerekiyor. Pillerin suya hiçbir şekilde temas ettirilmemesi büyük önem taşıyor.

Haberin Devamı

Haberler

“KOBİ’ler sürdürülebilir büyüme açısından deprem kıskacında”

Yayın tarihi

-

Yazar:

TÜİK verilerine göre sayıları 3,4 milyonu aşan, istihdamın %71’ini, üretimin %37,3’ünü oluşturan, ekonomik katma değerin %35,5’ini tek başına sırtlanan KOBİ’ler finansmana erişimden dijitalleşmeye kadar çok sayıda sorunla karşı karşıya! KOBİ’lerin tam bir üretim ve istihdam ambarı olduğunu vurgulayan Ortak Akıl Danışmanlık CEO’su Dr. Yılmaz Sönmez, “Başta dijitalleşme olmak üzere küresel rekabetçilikte KOBİ’lerimizin elinin güçlendirilmesi gerekiyor. Ciro, katma değer ve teknolojik dönüşüm odaklı yapısal sorunlar, küresel riskler, deprem felaketinin görünen ve görünmeyen sonuçlarıyla birleştiğinde sürdürülebilir büyüme üzerindeki soru işaretlerini artırıyor” dedi.

Dünyada Covid-19 pandemisi ile başlayan, Rusya-Ukrayna savaşının tetiklediği enerji, gıda ve hammadde krizi ile derinleşen, enflasyon ve resesyon endişeleriyle tırmanan olayların gölgesinde kalan KOBİ’ler oldukça zorlu bir virajdan geçiyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun Kasım 2022’de yayımladığı rapora göre, KOBİ’lerin karşılaştığı en büyük zorluklar; %67 hayatta kalma ve büyüme, %48 yeteneklere erişim, %34 şirket kültürünü ve değerlerini koruma, %25 teknolojik dönüşüm talebine karşılık verme ve %24 finansmana erişim olarak sıralanıyor.

Dünya ekonomisinin çarkları KOBİ’lerle dönüyor

Dünya ekonomisinin çarkların KOBİ’ler sayesinde döndüğünü belirten Ortak Akıl Danışmanlık CEO’su Dr. Yılmaz Sönmez, Türkiye’de KOBİ’lerin üretim ve istihdam ambarı olarak istihdamın %71’ini, cironun %44’ünü, üretim değerinin %37,3’ünü ve faktör maliyetiyle katma değerin %35,5’ini tek başına sırtlandığını söyledi. Dr. Yılmaz Sönmez, konuya ilişkin şu ifadelerde bulundu:

“En güncel TÜİK verilerine göre sayıları 3,4 milyonu aşan KOBİ’ler Türkiye’deki tüm girişimlerin %99,7’sini oluşturuyor. KOBİ’ler toplam ihracatımızın %30,4’ünü, ithalatın ise %14,7’sini gerçekleştirirken büyük şirketlerin ihracatı içerisindeki dolaylı paylarını kattığımızda sağlanan katma değer yine oldukça yüksek. KOBİ’lerin ihracatının %90,8’ini imalat sanayi ürünleri oluştururken, toplam AR-GE harcamalarının %27,1’ini KOBİ’ler üstlenmiş durumda. Bununla birlikte KOBİ’lerin %55,9’u düşük, %31’i orta-düşük teknoloji düzeyinde yer alırken, sadece %12,4’ü orta-yüksek ve %0,7’si yüksek teknoloji kapsamında sınıflandırılıyor. KOBİ’lerimizin ciro, katma değer ve teknolojik dönüşümde yaşadığı yapısal sorunlar küresel risklerle birleştiğinde sürdürülebilir büyüme üzerindeki soru işaretlerini artırıyor. Mevcut durumda KOBİ’lerimiz sürdürülebilir büyümenin bayraktarlığını yapabilmesi oldukça zor görünüyor”

Dijital Dönüşüm Şart

Türkiye’deki KOBİ’lerin finansmana erişimden dijitalleşmeye kadar çok sayıda yapısal sorunla mücadele ettiğine dikkat çeken Dr. Yılmaz Sönmez, “KOBİ’lerimizin %59,8’inin 2021 yılında en az bir kez siber ihlal olayı yaşadığını, %46,1’inin bilgi-iletişim uzmanı istihdam ettiğini, %6,2’sinin yapay zekadan faydalandığını ve imalat sanayindeki KOBİ’lerin sadece %21,6’sının endüstriyel robot kullandığını düşündüğümüzde başta dijitalleşme olmak üzere küresel rekabetçilikte KOBİ’lerimizin elinin güçlendirilmesi gerekiyor” dedi.

Deprem felaketi yapısal kırgınlıkları artıracak

Deprem felaketinin görünen ve görünmeyen sonuçlarının KOBİ’lerin yapısal kırılganlıklarını daha da artıracağını vurgulayan Dr. Yılmaz Sönmez, “Küresel ticarette %47,3 pay ile en büyük payı olan Avrupa’daki resesyon ile lojistik, tekstil, hazır giyim, tarım ve hayvancılık, mücevher, turizm gibi sektörlerde bölge kaynaklı tedarik zincirlerindeki aksama hatta kopma riskini de göz önünde bulundurduğumuzda KOBİ’ler için korkulu senaryolar kapıyı çalıyor. ‘İşleyen demir’ KOBİ’lerimiz küresel makro-ekonomik peyzaj zorlaştıkça ciddi bir direnç sınavından geçiyor” diye belirtti.

Yapısal sorunlar KOBİ’lerin sürdürülebilirliği için büyük tehdit

Türkiye’deki KOBİ’lerin küresel rekabette söz sahibi olmak ve sürdürülebilir büyüme dinamiklerini yakalamak için yeni yetenekler kazanması gerektiğine değinen Dr. Yılmaz Sönmez, konuyu şu sözlerle açıkladı: “KOBİ’lerin risk algısında tedarik zinciri kesintileri, siber olaylar ve makro-ekonomik gelişmelerden endişeli olduğu görülüyor. Allianz Risk Barometresi’ne göre dünyada 2023 yılı itibariyle orta ölçekli firmalar için en önemli risklerin başında %31 ile siber olaylar yer alıyor. Ardından %28 ile makro-ekonomik gelişmeler, %23 ile enerji krizi geliyor. Ülkemizdeki KOBİ’lerin yapısal sorunlarını düşündüğümüzde tablo bizim için biraz daha karamsar” dedi.

KOBİ’ler için yol haritası

Dr. Yılmaz Sönmez, KOBİ’leri krizlere karşı daha dirençli hale getirerek başarıya taşıyacak faktörleri şöyle sıraladı: “Fiziksel ve dijital varlıkları güvenceye alınması, tedarik alternatiflerini çeşitlendirilmesiyle tedarik süreçlerindeki kesintilerin önüne geçilebilir. Dijital ekonominin aktörleri arasına katılarak dijital uçurumun kapatılması küresel rekabete güç kazandırır. İç ve dış siber tehditlere karşı “asla rehavete kapılmayan ve sürekli doğrulayan” işletmeler yaratılmasıyla siber güvenlik bir tehdit olmaktan çıkar. Bunun için e-ticaretten bulut teknolojilere kadar tüm unsurları kapsayacak dijitalleşme senaryoları hazırlayarak entegre dijitalleşme benimsenmeli. Öte yandan aniden gelebilecek krizlere karşı mücadele edebilmek için daha fazla çeviklik elde etmek gerekiyor. İstihdamın başını çeken KOBİ’lerin istihdamda bir cazibe merkezine dönüşmesinin yolu genç yeteneklerin beklentisine uygun işyerleri inşa etmekten geçiyor. Bunun için de gençlerle empati kurulmalı!”

Haberin Devamı

Yorumlar

  • {{{ review.rating_post_title }}}
    User Avatar
    {{{ review.rating_title }}}

    {{{review.rating_comment | sstr | nl2br}}}

    Show

Trendler

Copyright © 2011-2019 Moneta Tanıtım Organizasyon Reklamcılık Yayıncılık Tic. Ltd. Şti. - Canan Business Küçükbakkalköy Mah. Kocasinan Cad. Selvili Sokak No:4 Kat:12 Daire:78 Ataşehir İstanbul - T:0850 885 05 01 - info@monetatanitim.com